Bugun...


SEBAHATTİN SELVİ

facebook-paylas
TEAMMÜD, TEEBBÜD, TEKAMÜL
Tarih: 18-01-2023 18:16:00 Güncelleme: 18-01-2023 18:16:00


Dinî bir inanca sahip olan insanların o dinin temel öğretilerini bütünsel bir kabul ile içselleştirmiş olmaları tutarlılık açısından bir zarurettir.Zira inanç (iman) şüphe kaldırmadığı gibi, bir kısmını kabul bir kısmını inkârıda kabul etmez. ‘İslam’ dini özelinde ele aldığımız bu kısa çalışmamızda imanın iki şartı olan ‘akıl ve buluğ’ kavramlarını ve bu kavramların başlıktaki üç kavramla olan ilgisine işaret etmeye çalışacağız.

AKIL: İnsanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesi veya bilgi edinmeye yarayan güç ve bu güçle elde edilen bilgi, yani düşünme, anlama ve kavrama gücü şeklinde tarif edilmiştir.

BALİĞ/BULUĞ:Kişinin çocukluk devresinden çıkıp fiilen veya hükmen cinsî ergenlik kazanması, başka bir ifade ile biyolojik, ruhi ve akli bir alt yaş sınırını geçmiş olması vasıflarına haiz anlamına gelir.

AKIL ve BALİĞ konumunda olanlardan tabii olarak MÜMEYYİZ ve REŞİT tavırsergilemeleri beklenir.

BULUĞ’a ermiş AKILLI kişinin söz ve davranışlarının sebep ve sonuçlarını kavrayabilme ve bu kavramaya uygun şekilde iradesini kullanabilme gücüne sahip olması haline; fıkıh literatüründe ‘temyiz’,bu kabiliyete sahip kişiyeise ‘mümeyyiz’  denilmektedir. Gönümüz yargılama usul hukukunda ise ilk derece mahkemelerde verilen bir kararın hukuka uygun olup olmadığının bir üst mahkeme tarafından denetlenmesi durumuna “temyiz”denmektedir.

Sözlükte ‘’Doğru yolu bulmak, mâkul davranmak, ergenlik çağına gelmiş olmak ve herhangi bir konuda bir seviyeye gelmiş olmak” gibi mânalara gelen rüşd kelimesi; fıkıh terimi olarak kişinin mallarını din, akıl, mantık ve iktisat prensiplerine uygun biçimde koruyup harcamasını sağlayan fikrî olgunluğa sahip kişidir ki buna da “reşid” denir. İnanç açısından ‘akıl’ ve ‘buluğ’un ne olduğunu tarif ettikten sonra başlığımızdaki üç kavrama geçebiliriz.

TEAMMÜD: Amd’in mastar hali ve eş anlamlısı olan teammüd; kast etmek, bilerek, isteyerek ve tasarlayarak yapmak veya bilinçli olarak niyet etmektir. Bu tanımlamadan da anlaşıldığı üzere, beşerî/medeni hukukta meydana gelen suç, hata, ihmal vb. durumlar için yapılan/yapılmayan eylemin bilinçli, tasarlayarakmı yoksa hata/kazara mı oluşuna göre cezalandırmayagidildiği gibi; dinîinanış ve kurallara göre de hem dünyada hem de ukba/ahirette karşılığı niyete göre olacağı şeklinde vazedilmiştir.

Söz gelimi;  kasıt/niyet olmaksızın yemin lafızlarından biri ile konuşan kişiye kefaret gerekmediği halde, aynı lafızlarla niyet ederek konuşanlar niyetlerinden dolayı sorumlu tutulacakları Kurân-ı Kerim’de beyan edilmiştir.“Kasıtsız yaptığınız yeminler yüzünden Allah sizi sorumlu tutmaz; ancak bile bile yaptığınız yalan yeminlerden sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayan, ceza vermekte acele davranmayandır.” (Bakara;225)

Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah’a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.(Hadis-iŞerif)

Bozgunculuk çıkarmak, mukaddesata saldırıda bulunmak ve/veya kan dökmek için sefere çıkan kalabalığa farklı sebeplerle sefere çıkmış başka guruplar katılır ve amaçlarına ulaşmadan hepsi helak olursa kıyamet gönü her bir gurup niyetleri üzere dirileceği şeklindeki hadislerden de anlaşılıyor kieylemlerin sonuçlarının değerlendirilmesinde asılölçü amaç/niyettir.

İmam Şafii ve bu ekole mensup ulema; içtihatlarında icma’ (fikir birliği) etmişlerdir ki;bir insan dere veya denizde dahine kadar yıkanırsa yıkansın abdestli sayılması için mutlaka niyet etmesi gerekir.

“Allah bir kavme azap indirdi mi, oazap, kavmin içinde bulunan herkese isabet eder. Sonra, (Kıyamet gününde) herkes niyetlerine göre diriltilirler.”  

Bir mü’mini kasten öldürenin cezası ise, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için pek büyük bir azap hazırlamıştır.(Nisa:93)

TEEBBÜD:Abd/A Be De kökünden gelen ve daha fazla ibadet etme, ubudiyet şeklinde kullanılan teebbüd;en yaygın tanıma göre:kulun Allah’a karşı sevgi, saygı ve bağlılığını gösteren duygu, düşünce ve davranış biçimleri ile tapma/tapınma, boyun eğme, ram olma olarak özetlenebilir.

Aslında atomundan galaksilerine kadar evrende var olan her şey kendileri için belirlenmiş bir program dahilinde (gayri ihtiyari) hareket ettiklerinden; hareket ve durumlarını değiştirme kabiliyetine sahip insan ve cinler gibi eylem ve söylemlerinden olumlu(mükafat)veya olumsuz(ceza) şekilde etkilenmezler. Halbuki insanlar ve cinler kendilerini ve kâinatı var edeni tanıma ve bu tanımaya uygun hareket ederek yücelmeyi veya aksi davranarak neticesine katlanmayı tercih edebilme kabiliyetine sahiptirler.

TEKÂMÜL: Sözlükte canlıların basitten karmaşığa doğru gelişimi şeklinde tarif edilmiş olsa da buradaki maksadımız öğrenme/bilgiye dayalı hem fiziki gelişim hem de manevi olgunluk. Genel olarak insanlar dışındaki canlılar dünyaya geldikleri ilk anda beslenme ve diğer ihtiyaçlarını karşılama konusunda donanımlı oldukları halde insanlar uzun süre anne-baba bakım ve eğitimine ihtiyaç duymaktadır. Diğer bir ifade ile diğer canlılar mükemmel, insanlar ise zaman içinde öğrenerek tekemmül ederler. Bu yüce kudretin evrensel kuralıdır.

Yukarıda kısaca açıklanan kavramların asıl gayesi, yapılması emredilen (farzlar) ve yasaklananların (haram)sebebi hakkında tefekkür edip bir neticeye varmaktır.

İsim ve sıfatları ile iman ettiğimiz yüce kudretin emirlerine itaat etmenin kendisine bir kazanç sağlamadığı gibi yüz çevirmeninde kendisi açısından bir kayba sebep olmayacağı, herşeyin O’namuhtaç olduğu O’nun hiç muhtaç olmadığına hakikati apaçık ortada iken neden ibadet ediyoruz?

İslam dininin temel kaynağı Kurân-ı Kerim’de (Ankebut:45) “Rasûlüm! Sana kitaptan ne vahyediliyorsa onu okuyup başkalarına da anlat. Namazı da dosdoğru kıl! Çünkü hakkiyle kılınan namaz, insanı her türlü hayâsızlıktan, dinin ve aklın kabul etmediği şeylerden alıkoyar.” Bu hüküm cümlesinin namazla sınırlı olmadığı, zira(صَلاَةٌ) kelimesi cümle içindeki durumuna göre; namaz, dua, yardım zikir anlamlarınagelebildiği için bir bütün kulluk vecibelerini temsil ettiği şeklinde de anlaşılabilir.

Aslında âyette ibadetlerin ahlâkî tesirlerine, kötülüklere karşı koruyucu özelliğine işaret edilmekte; ibadetleri şeklî olarak yerine getirildiği halde hak hukuk gözetmeyen, edep ve ahlâk kurallarına uymayanlara da dolaylı bir uyarı yapılmaktadır. İslam inancında ibadetlerin en yaygını ve Kurân-ı Kerimde en çok (99yerde) zikredileni namaz ibadetidir. Oruç, hac ve diğer ibadetleri namaz ile kıyaslamak netice açısından daha sağlıklı olacaktır.

Sözün özü; ibadetlerimizi yerine getirmekle yüce yaratıcıya bir fayda sağlamadığımız gibi yerine getirmediğimiz zamanda herhangi bir zarar veremediğimize göre; yükümlülüklerin gerisinde vurgulu bir şekilde bizlere şöyle bir mesaj verilmektedir: Başıboş değilsin, düzenli bir şekilde rapor vermek üzere kendini denetle, adalet ve ahlaki erdemlerden, diğer insan, hayvan ve bilumum varlıklara karşı sorumlu olduğunun bilincinde ol.



Bu yazı 1905 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Henüz anket oluşturulmamış.
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI